2002 yılının Mayıs ayı. Hava serin, yağmur atıştırıyor. Sıradan bir Seattle günü. Yemeğe çıkmaya karar verdik. Eastlake Ave. üzerinde küçük bir İtalyan restoranı vardır adı Pomodoro. Yaklaşık 8-10 masalık bir restoran, son derece romantik. İki en fazla dört kişilik masaların üzerlerinde renkli mumlar vardır. İçeri girer girmez nefis kokular insanın iştahını açar. Cam kenarındaki masalardan ortadakine oturduk. Deniz mahsüllü makarna sipariş ettik. Kırmızı şarap sohbetimizi koyulaştırdı. Yemek bitince biraz dinlendik sonra zaten iki kişilik olarak gelen Peches Flambe (Şetalilerin üzerine kahve rengi şeker dökülüp sonra üzerine rom eklenip kısa süre ateşe verilerek hazırlanan bir tatlı_kısaca ateşe verilmiş şeftali tatlısı diyebiliriz) ısmarladık.
Tatlıyı şef gelip masanın yanında hazırlıyor. Tatlıyı ateşe verdiği an mum ışığı ile aydınlanan masalar bir an için daha canlı görünüyor. Hazırlanırken heyecanlanıp sonra tadına bakınca insan yanında servis edilen French Vanilla dondurması gibi eriyip gidiyor.
O gece şarhoş oldum ama yemeğin lezzetinden, şarap çarptığından veya tatlının damağımda bıraktığı taddan değil. Büyük ihtimalle aldığım tekliften. O gece yemekten sonra yüzüklerin en güzelini parmağıma takmayı kabul ettim. O serin yağmurlu Seattle gecesinden 2 yıl 4 ay sonra ılık bir Eylül gününde Ankara'da evlendim.
5 yıl 6 ay sonra ise dünyanın en güzel kızını kucağıma aldım. O kızın adı Defne.
1 yorum:
oo hayirli olsun sekerim!
Yorum Gönder